Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aslı Alay, lohusalık dönemine dikkat edilmesi konusunda uyardı.
Her doğumun her kadında farklı bir öyküyü yaşama kattığını söyleyen Op. Dr. Aslı Alay, “Bebeklerimizin güzel bir öykü ile aramıza katılması, sorunsuz bir doğum yaşanması hem annenin, hem doktorun en büyük arzusudur. Bebeğimizi kucağımıza aldıktan sonra başlayan lohusalık dönemi anne adayı olan her kadını korkutur. Çünkü lohusalıkta anne, ailenin yeni üyesi olan minik bebeğini en iyi şekilde bakmak, ihtiyaçlarını karşılamak ister. Bebeğinin ağlaması bir anne için en büyük üzüntüdür. Gebelik takibi süresince her kontrolde bu hassas dönemle ilgili bilgi verilmesi ise anneyi bilinçlendirir. Bebekte doğum sonrası emme Problemleri yaşanması, bazen ağlaması, poposunda pişik olması sık görülen çözümü olan sorunlar olduğu anneye anlatılmalı, gereğinde yardım edilmelidir. Böylece bazen depresyona bile yol açan bu dönemin keyifli bir şekilde geçirilmesi sağlanmış oluruz” dedi.
“KADININ YAŞAM DÖNGÜSÜNDEKİ EN HASSAS DÖNEMDİR”
Lohusalık döneminin doğumdan sonraki 40 günü ifade ettiğini belirten Op. Dr. Aslı Alay, bu sürecin kadının yaşam döngüsündeki en hassas dönem olduğunu dile getirdi. Lohusalık döneminin bağışıklık sisteminin zayıf olduğu, enfeksiyonlara açık, vücutta yıkım ve yeniden yapılanmanın olduğu, hormonların değişim gösterdiği bir geçiş dönemi olduğunu vurgulayan Op. Dr. Alay, “Lohusalık döneminin ilk 24-48 saati yani doğumun ardından anne tıbbi bakım alacağı ve yakın takip edileceği bir sağlık kuruluşunda olmalıdır. 21. yy şartlarında doğumların her türlü tıbbi müdahalenin yapılacağı hastanelerde yapılması hem anne hem de bebek sağlığı açısından önemlidir. Çünkü doğumdan sonra lohusa kadını bekleyen en büyük risk kanamadır. Kanama anne ölümlerinin en sık nedenidir. Hem ülkemizde hem de dünyada en sık anne ölümüne yol açan kanama obstetrik bakımın iyi olduğu merkezlerde birçoğu engellenebilir. Kanamanın en sık görüldüğü ilk 24-48 saatte kadınların hastanede gözlem altında tutulması bu nedenle çok önemlidir” diye konuştu.
“DOĞUM HASTALIK OLARAK GÖRÜLMEMELİ”
Lohusalık döneminde anne hayatını tehdit eden diğer bir sorunun emboli olduğunu dile getiren Op. Dr. Aslı Alay, “Kanda pıhtılaşmanın artmasından kaynaklanır. Tetikleyici neden ise hareketsizliktir. Toplumumuzda doğumun bir hastalık gibi algılanması sık görülen bir alışkanlık olup lohusa kadının sürekli yatırılmasına ve hareketsizliğine yol açar. Aslında doğum fizyolojik bir olaydır. Doğaldır. Kadın bedeni tek başına kaldığı şartlarda bile doğumu gerçekleştirebilir. Bu fizyolojik ve doğal olayı bir hastalık gibi görmemek, doğum sonrasında annenin kısa süreli yürüyüşlere çıkmasını, bebeğe bakmasını, bebeğin ihtiyaçlarını karşılamasını sağlamak en basit ve kolay önlemdir. Amaç annenin doğum sonrasında aktif yaşantısını sürdürmesi, bebek bakımını öğrenebilmesi olup tüm bunlarda eş desteği oldukça önemlidir” ifadelerini kaydetti.
BESLENMEYE DİKKAT
Lohusalık sürecinde olan her kadının bol su içmesi, protein ve taze sebze, meyve ağırlıklı beslenmesinin hem anne hem de bebek sağlığı için önemli olduğunu kaydeden Op. Dr. Alay, şu ifadeleri kaydetti:
“Günde 4-5 öğün sebze tüketilmelidir. Llifli gıdalar sık görülen bir sorun olan kabızlığada iyi gelir. Aşırı yağlı, baharatlı, tuzlu ve katkı maddesi içeren gıdalardan uzak durmalıdır. Özellikle ton balığı, midye gibi civa içeriği yüksek gıdalar, alkol ve sigara tüketimi önlenmelidir. Lifli gıdaları pişirilerek veya sebze çorbası şeklinde tüketimi ve bu gıdaların yanında rezene, kimyon alınması, iyi çiğnenmesi, yavaş yenmesi gaz sorununuda çözecektir. Rezene, ıhlamur, malt içeceği, şekersiz kompostolar ve vazgeçemedeiğimiz en güzel içecek olan su tüketimi oldukça önemlidir. Bazı bebeklerde görülen gaz sancısı nedeni ile anneliği özellikle ilk yaşayan kadınlar ne yiyeceklerini bilemez olur. Etrafındaki tüm insanlar kendi deneyimlerini doğruluğuna inanarak anlatır. Bu sorunların yaşanmaması için kadınlar gebelik dönemi itibari ile lohusalık dönemine hazırlanmalı, özellikle doğum hekimi bu konuda gebeyi aydınlatmalıdır” dedi.
“GAZ SORUNUNA YOL AÇAN BESİNLERDEN UZAK DURULMALI”
Bebeğini anne sütü ile besleyen kadınların kendilerinde gaz sorununa neden olacak besinlerden uzak durması gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. Alay, “Bu besinler arasında lahana, soğan, fasülye, bezelye, brokoli, karnıbahar, kepekli yiyecekler, limon, portakal, soda, süt, bira, şalgam, kahve sayılabilir. Bazı bebeklerde ise son yıllarda daha da sık gördüğümüz süt alerjisi ile karşılaşabiliriz. Bu durum özellikle annenin inek sütü içeren gıdalarla beslenmesi ile dahada artabilir. Bu durumda annelere katı bir diyet uygulanır. Bebekte ishal, karında şişlik, gaz, ciltte döküntü, ateş gibi belirtiler olan süt alerjisi genellikle geçicidir. Doğumdan sonra salgılanan hormonlar kadında cinsel istekte, uyarılmada, vajinal ıslanmada azalmaya yol açar. Doğum sonrası ilk 6 hafta annenin fiziksel ve ruhsal açıdan değişim yaşadığı, gebeliğin oluşturduğu değişikliklerin azaldığı dönemdir. Bu dönemin sonunda rahim küçülür eski boyutuna gelir, vajinada doğuma bağlı dikişler iyileşir. Bebek ise 6. haftanın sonunda anne ile uyumu sağlamış, uyku, uyanıklık periyotları, gaz sıkıntıları çoğunlukla çözüme ulaşmıştır. Genellikle aşırı yorgunluk, uykusuzluk, vajinal yoğun akıntı ve kanamanın arttırdığı enfeksiyon riski ve operatif doğumlarda oluşan ağrı nedeniyle ilk 40 gün cinsel ilişki önerilmez. Aslında cinselliği böyle katı kurallarla sınırlayamayız, belirleyici olan kadının kendini hazır hissettiği andır. Ancak burada unutulmaması gereken cinsel birleşme olmadan yakınlaşma, dokunma, koklama, sarılma ve öpüşmenin hem ilişkiyi canlandırmada hemde anneye destek olmada etkisi yüksektir. Lohusalık dönemi sonrasında özellikle ilk ilişki denemesinde ağrı ve acı duyusu yaşanılabilir. Hormonlardaki değişiklik etkisi ile cinsel uyarılmada, ıslanmada azalma olması ağrıya, oluşan ağrıda isteksizliği arttırır. Bu durum aslında doğal bir süreçtir. Geçicidir. Ön sevişmenin uzatılması, birtakım doğal kayganlaştırıcılar kullanılması ağrıyı azaltır” açıklamasında bulundu.
“KATI DİYETLER ÖNERİLMEZ”
Doğum sonrası her kadının gebelik öncesindeki fiziksel görüntüsüne dönmek istediğini söyleyen Op. Dr. Alay, “Ancak yeni doğum yapmış bir kadında kilo fazlalığı beklenen ve doğal bir durum olup süt veren kadınlarda kalori azaltılması, katı diyetler yapılması önerilmez. Gebelikte alınan kilolar düzenli beslenen, aktif hareket eden ve süt veren kadınlarda 4-6 ay içinde verilir. Karın kaslarını güçlendirmek için egzersizlere ise sezaryan doğum yapan kadınlarda 12., normal doğum sonrası ise 6-8. haftada başlanılabilir. Bebek ile anne arasında ilişkinin ve uyumun başladığı lohusalık döneminde annedeki fiziksel görüntüsündeki kaygılar eş desteği ile oldukça azalır. Annenin bu dönemde sevgiye, ilgiye, bazen küçük süprizlere ihtiyacı vardır. Yani anneliği yanında kadınlığınında unutulmamasını istemektedir” şeklinde konuştu.
“DOĞUM SONRASI LOHUSALIK HÜZNÜ VE DEPRESYON SIK GÖRÜLEN PSİKİYATRİK SORUNLARDIR”
Lohusalık hüznünün doğum sonrası ilk günlerde başladığını söyleyen Op. Dr. Alay, “Yorgunluk, keyifsizlik, annelik görevlerini yapamama ve ağlama nöbetleri gibi belirtileri olan sık görülen bir sorundur. Anneye destek olmak, yardım etmek, uyumasını ve dinlenmesini sağlamak ile 1-2 hafta içinde kaybolan bir tablodur. Lohusalık depresyonu ise yüzde 10 kadında görülen nedeni bilinmeyen uykusuzluk, yorgunluk, dikkat eksikliği, konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, bebeğe ilginin azalması, kendine güven kaybı ile belirti veren bir sorundur. Annenin tariflediği en tipik cümle ’hayat bana zevk vermiyor’ olur. Özellikle doğum sonrası ilk 4 hafta oldukça riskli olup evli olmayan kadınlarda, istenmeyen gebeliklerde, prematür doğumlarda, bebekle ilgili sağlık problemlerinin varlığında, anne sütü veremeyen kadınlarda daha sık görülmektedir. Bu risk fakörleri taşıyan kadınlar yakın izlenmeli gereğinde psikiyatri desteği verilmelidir” ifadelerini kuıllandı.